Bölgede Mirekler devri diye söylenir.
Mir, bey anlamında olduğundan, Mirekan Beyler manasına gelir. Esasında
beylik Cizre Zengilerinden sonra 1262 yıllarında kurulmuş olup, önce
bir aşiret beyliği şeklinde idi. Beyliğin kurucu Süleyman Bey olup,
kökleri Resulullahın sahabesi, büyük savaşçı Halid bin Velid (RA.)
a dayandırtırlar. Beylik 1627e kadar 365 yıl bölgede hükümran
olmuştur.
Cizre Beyliğine bağlı 14 kale ve güzel nahiyeleri bulunurdu. Bunlar;
Finik, Şah Der, Tanzeh, Tor, Hitim, Eruh, Bırke, Badan, Piruz, Nişitli,
Ermişat, Kiver, Kürkil (Gurgil) idi.
Finik, Cizrenin kuzey - batısında tarihi bir şehirdir.
Dicle kenarında güzel bir kalesi olup, evler beyaz kalker taştan
oyulmuştur. Şah ise, şimdi Cizrenin Çağlayan köyü olup, eski
Romalılardan kalma tarihi eserleri ve kaleleri bulunur. Der, kilise
manasında olup, Dera denilen Aşağı dere köyü ihtimali olabilir.
Tanzeh, şimdi Eruha bağlı bir köy olup güzel kalesi ve tarihi
yerleri bulunur. Tor, İdil ile Midyat arasında kalan susuz bölgeye
denir. Tor bölgesinde, susuzluktan yağmur sularını bir yere toplayıp
içen tüm köylere verilen bir addır. Cizrenin Dağkapı
Mahallesinin eski adı da Tor idi. Çünkü bu kapı Tor bölgesine açılırdı.
Hitim ((Hitam-Heytem) Eruha bağlı bir köy olup, Dicleye yayan yarım
saatlik bir mesafededir. Hitim, İdilin Bafi (Sulak) köyü karşısındadır.
Eruh ise, şimdi Siirtin bir ilçesi ve Cizreye komşudur. Birke,
şimdi. Şırnaka bağlı bir köydür. Badan, Binat denilen tarihi
Baaynas şehri olarak zannedilir. Kiver ise, Giver adı verilen Şırnaka
bağlı bir yerdir. Veyahut Yüksekova adıyla anılan ve bölgede Giver
denilen bir ilçedir. Ermişat Irak Dohuktadır. Kurkil (Gurgil) ise,
Uludere bölgesindedir.
Cizre Beyliğinin kurucusu Süleyman Beyin ölümü üzerine oğulları
memleketi kendi aralarında taksim ettiler. Bunlardan biri Cizre koluna,
diğeri Gurgil öbür üçüncüsü de, Finik koluna katılırlar. Daha
sonra Gurgil kolu dağılır. Finik kolu ile Cizre kolu kalır. Finik
kolu Timur devrinde yıkılır, Cizre kolu ile birleşir. Cizre kolu
1627 yılına kadar hüküm sürer.
Diyaeddin Nasıreddin Seyfeddin Beyler bir ara hâkimiyet sürdürürlerken,
Emir Seyfeddin bunlar arasında en fazla eğitim ve öğretime önem
vererek, kalede Seyfiyeye Medresesini yaptırmıştır. Emir İzzeddin
zamanında çevre Timur istilasına maruz kalınca, Emir İzzeddin
Mardine birçok hediyelerle giderek, Timurla görüşüp onun bazı
şartlarını kabul ederek bu 1. istiladan halkını kurtarır. Ancak,
1401 yılında Timur Cizre bölgesine doğru gelirken Finik ve çevresini
alt üst eder. Emir İzzeddin Finikten kaçarak canını zor kurtarır.
Bu sefer, Finikten Cizreye doğru hareket eder. Timur, ordusunu Şikefta
ile Güzeller arasında şimdi Banioduye diye anılan yerde yerleştirir.
Şehri kuşatma ile alamayınca , geceleyin askerlerini
Dicleden yüzdürerek geçirtir. Ansızın bir gece yarısında gözü
dönmüş askerler Cizre içine dalarlar. Şehir alt - üst edilerek
erkeklerin çoğu kılıçtan geçirilir. Mallar yağma edilerek şehir
harabe bir hale getirilir. Şehirde o zaman bulunan bir çok âlim ve
sanatkar da beraber alınıp götürülür. Bu âlimler arasında dünya
kıraat ilminde en meşhur ve Tecvidin ilk müceddidi ve babası olan,
hadis, fıkıh ve şiirde dahi, yüce âlim Şemsemdin Muhammed ibni
Muhammed el-Cezeri'yi alıp Şiraz ve Semerkanda götürür. Hatta bir
kaynakta Şiraz da vefat ettiği söylenmektedir Timur Memluklara Cizre
ile ilgilenmesi için emir verir Ancak Cizre bu arada yine düzenini sağlayıp
Beyliğine devam eder.
Emir Isa ve Emir Abdullah zamanında mühim
bir olay meydana gelmemiştir. Emir Abdullahın oğlu Abdullah
Seyfeddin Bohti (Abdal) ilim adamlarının çoğalması ve Cizrenin kültür,
edebiyat alanında İlerlemesi için kendi adıyla anılan «ABDALİYE
MEDRESESİ» ni yaptırmıştır. Ayrıca kendi adına basılmış sikkeler ve eserler
bırakmıştır. Sikkenin bir yüzünde:
«Lailaheillallah Muhammeden Resulallah, öbür yüzünde
ise, «Abdullah ibni abdullah el-Cizre» yazısı bulunmaktadır.
Ayrıca sikkenin üç yerinde ufak üçgenlere benzeyen motifler de
mevcuttur. Ölümünden sonra oğlu Emir Zeynuddin başa geçer.
Emir Zeynuddin devrinde, yani 1441 yılında meşhur ilahi aşk olayı
olan Mem u Zin yaşanmış olur. Kendisi bu olayla bir seneden fazla
ilgilenir. Bütün Cizre halkı gibi, kendisi de acıyı paylaşır.
Emir Zeynuddinden sonra kardeşi Emir Mecduddin başa geçer. Bu zat
da, Cizrede ve Çağlayan köyü olan eski Şah - Şazehte birer
Medrese yaptırır. Her iki Medrese de kendi adı ile anılır. Halk
bunlara Mecdudiye Medresesi demektedir. Mecduddinin ölümü ile
yerine oğlu Alibeg, onun da yerine 1. Şeref (Han Şeref) onun ölümü
üzerine de oğlu Emir 1. Bedreddin paşa geçer. Bedreddinin ölümü
üzerine kardeşi Kek Mehmed Bey geçer geçmez, Cizre Akkoyunlular
tarafından işgal edilir. Akkoyunlu Uzun Hasan, Cizre Beyliğinin
tamamım istila ederek, geniş ölçüde ülkeyi tahribata uğrattı.
Bohtan ileri gelenlerinin bir kısmını öldürterek, çoğunu sürgün
ettirir. Akkoyunluların hakimiyetine giren Cizreye Çelebi Bey
adında bir Türkmen Beyi Cizre valiliğine atanır. Türkmenler arasında
bu Çelebi Beyin torunlarına <Çelebi Lo> diye anılır. Çelebi
Bey, Cizre ve havalisinde geniş ölçüde emniyet ve asayiş sağladıktan
sonra, birçok imar hareketleri yaptırır. Bunun idaresi 30 yıla yakın
sürmüştür.
Emir Bedreddinin oğlu II. ŞEREF bu zamanda Akkoyunlulara karşı
isyan hazırlığına geniş şekilde devam etmektedir. Bu sırada Şah
İsmailSafevi de, Akkoyunlulara karşı, mücadele halinde olup, yok
etme hareketine de başlamıştı. Bunu fırsat bilen II. Şeref, Allah
(c.c.) dua ve niyazlarda bulunarak, tekrar şehri geri alırsam, şehrin
giriş yerinde bir cami ve bir de medreseyi yapacağını üzerine adar.
Tüm Bohtan aşireti ve bölgesinin yardımı İle 1508 yılında
Cizrenin batısında şimdiki Kırmızı Medresenin bulunduğu yerden
şehre girer. Böylece hem yeniden beyliğini kurar, hem de üzerine
adamış olduğu Cami ve Medreseyi inşa ettirir.
Emir II Şerefin yaptırdığı bu, medreseye MEDRESET OL HAMRA denilir.
Şimdi ise; Kırmızı Medrese anılmakta olup, halk arasında Medrese
Sor diye söylenir. II . Şeref çok dindar ve âlimleri, ilim
talebelerini seven bir zatı. Onlara saygıyı, yüce Peygambere yapılmış
bir saygı olarak kabul ederdi. Bu Kırmızı Medresenin döner
sermayesi için, birçok köy ve arazi parçalarını vakfe etmişti.
Kendi öz malından yaptırdığı bu Medreseye Andabor denilen bahçe,
şimdi Sarı tarla dediğimiz Hırabzür ve birkaç parça tarlayı da
vakfe etmişti. Bu vakıfların geliri ile hem medreseyi korur ve tamir
ederlerdi. Hem de tüm öğrenci ve öğretmenlerin ihtiyaçlarını
giderirdi.
II. ŞEREF (HANŞEREF) zamanında yetişen Cizrenin ve tüm İslam âliminin
en değerli mutassavvuf, şair, yazar ve alimi rahmetli Şeyh Ahmet el
Cezeri, kendi emirine manevi destek olmuş ve emirin özel Enderun
mektebinde bugünkü tabiriyle profesörlük yapmıştır. Ayrıca Ş.
Ahmad el Cezeri bir çok alim yetiştirmiştir. II. Şerefin oğlu,
Ş. Ahmed el Cezerinin talebesi ve arkadaşı, Emir İmadeddin bu
zamanda yetişmiş ve hatta Ş. Ahmed el Cezeri ile karşılıklı
manzum mani, rubal, kaside ve söyleyişler göndermişlerdir. Emir İmadeddin
ile II. Şerefin aile efratları Şeyh Ahmet İle beraber Kırmızı
Medresenin bir parçasını teşkil eden güneydeki kubbede gömülüdürler.
Şeyh Ahmed el Cezerinin dehası, fikir anlayışı, valiliği dolaysıyla,
Emir Şeref onu kendi öz ailesi arasına katmıştır.
Emir II Şerefin beyliği zamanında,
Şah İsmail Saf evi, Cizre ve dolaylarını İstila etmek için çok çaba
sarf etti. Yapılan iki saldırı karşısında Emir Şeref füzül bir
şekilde taarruzları def edebildi. Bu sefer Şah İsmail Safevinin
en seçkin askerlerinden meydana gelen ve zamanın ünlü kumandanlarından
TEKELİ YAĞAN BEY kumandasında bulunan KURTÇUBAŞİ» ordusu
üçüncü saldırıyı yaptı. Bu seçkin ordu da Cizrede yenilgiye
uğratıldılar. Böylece, doğu ve güney - doğu Anadoluyu alan
Safevi ordusu, Cizreyi alamadan geri çekilmek zorunda bırakıldılar.
Artık bu savaşlar, Cizre beylerinin istiklal mücadelelerinin sembolü
olmuş oldu. Şerefin ünü daha da arttı. Artık halk arasında
kendisine Han şeref lakabı verilmiş olur. Bir hakkın adil şekilde
tecellisi karşısında, Han şerefin adil idaresinin menkıbeleri
hala bugün de, Cizrede dilden dile dolaştığı gibi Emir Han şerefin
devri hatıralarda, hikayelerde. Olaylarda anlatılmaktadır.
Emir II Şerefin yerine geçen, Emir şah Ali Bey birçok doğulu
beylerle Şah İsmailin yanına giderler. Şah İsmail iltifat edeceği
yerde hepsini hapsettirir. Ancak bunların çoğu, bir süre sonra değişik
yollarla kaçmayı başarırlar. Bilhassa Emir II. Şerefle kardeşi
Emir Şah Ali bey kaçanlar arasındadır. Şah İsmail, Şah Emir Ali
beyi tevkif ettiği sırada, çok kısa bir sürede Cizreyi
idaresine almıştı. Muhafaza- Sina da o zamanın Diyarbakır valisi
bulunan Ustaclu oğlu Mehmet Hanın kardeşi Ulaş Beye bırakmıştı.
Hapisten kaçar, kaçmaz Emir Şah Ali- bey, tekrar Cizre hâkimiyetini
hemen eline alır. Bugün Cizrenin bir mahallesi olan Alibey (Mirali)
mahallesi bu zatın adım taşır.
Şah Alibey müstakil olarak hüküm sürmek kabil olmadığım anlayınca
varlığını koruyabilmek için, kuvvetli bir devletin himayesine girme
lüzumunu his etmiştir. Bu nedenle şii - alevi bir devlet olan İranın
Safevi idaresi olacağına, ehli sünnet vel cemaat olan Osmanlıları
tercih edip. Bitlis Emrinin aracılığı ile keyfiyeti İstanbula
bildirdi. Böylece Osmanlı devletinin himayesine girmeyi Molla Idrisi
Bitlisinin aracılığı ile sağlanmış oldu.
Emir Şah Ali beyin ölümü İle
yerine oğlu Emir II. Bedreddin (1524. 1573) geçti. Osmanlılara karşı
bağlılığın koruyarak kuvvetlendirdi. Emir II. Bedreddin, Cizrede
Medresetul Resul Meydan (Meydanbaşı Medresesi) diye anılan medrese ve
camii yaptırır. Bu cami ve medresenin avlusunda da birçok
Cizre emirinin mezarı bulunmaktadır. Zaten halk da buraya Mirekler
(Beyler) camii derler. Meydanbaşı Medresesi bugünkü dört yoldaki
camidir. Eskiden caddeler geniş olmadığından, Cumhuriyetin İlk yıllan
da bu caminin güney ve batısından alınıp, yol genişletilmiştir. Böylece
yıkılan cami küçültülmüş olup, bir çok beyin de mezarı cadde
altında kalmıştır. Hatta Emir Seyfeddinin mezarı şimdi cami mihrabının
solunda olduğu ve Emir Mehmet Beyin mezarının cami kamışlığında
olduğu, Emir Tacdinin mezarının ise, kuzeyde bulunan küçük hücrenin
önünde olduğunu eski müftümüz rahmetli Mahmut Bilge bildirmişti.
Emir Bedreddinin kardeşi, Emir Muhammed ise, Medresetul Süleymaniye
adlı medreseyi bina etmiş ve şimdi Şeyh Muhammed Nuri camii diye anılır.
II. Bedreddin Bey, Kanuni Sultan Süleyman yanında (1549 yılında)
ikinci İran seferine katılmıştı. Dönüşte beylerin Padişahın
elini öptükleri sırada yapılan bir takdimde, Hakkâri beyi Zeynel
Beyin tehir hatasıyla verdiği işarette de II. Bedreddin Bey suçsuz
olduğu halde Veziri Azam ve Padişahın damadı Rüstem Paşa, (1543
-1553) tarafından olay yanlış anlaşılmış ve yorumlanmıştır.
Meseleye çok fazla sinirlenen Rüstem Paşa. Emir II. Bedreddin
aleyhine propaganda yaparak, nihayet bir ferman-ı Humayan çıkarttırıp
Cizre Beyliğinin oğlu Nasır Beye verdirdi. Nasır Bey emirliğe başlar
başlamaz, Bedreddin Bey Şeccar (Sincar) bölgesine çekildi. Böylece
Cizreyi oğlu Nasır Beye bıraktı. İki yıl sonra, durumu öğrenilip,
vaziyet iyileşince Bedreddin Bey tekrar Cizre Beyliğine getirildi.
Nasır Bey de Tor ve Haytem (Hitim) nahiyelerine çekildi. Ayrıca
Tanzeh de bir medrese yaptırmıştır ki, adına Medrese tun Nasıriyye
denilir. İhtiyarlığında başa bir daha geçen II. Bedreddin devri sükunet
içinde geçti. 49 yıl beylik yapan II. Bedreddin Bey, 95 yaşında ölünce,
Beylik eski arazisine sahip olarak genişledi. Bunun ölümü üzerine
yerine kardeşi Emir Muhammed geçti.
Bedreddin (Bedir) Beyin İhtiyarlığında, bu Mehmet Bey kardeşine
yardımda bulunup, birçok idari işte de iştirak ediyordu. Osmanlıların
II. Veziri şark serdarı Lala Kara Mustafa Paşanın Gürcistan ve
Kafkasya seferlerine 1. Muhammed (1573-1583) katılmış ve bu seferde
şehit olmuştu. Söylentilere göre şehit olunca, hazinesinde 200.000
altın bulunuyordu. Emir II. Muhammed, Cizrede Kale Mahallesinde
dedelerine izafeten bir medrese yaptırmıştır. 0 zaman, adı Süleymaniye
olan bu medreseye şimdi, Muhammed Nuri Camii denir. 1. Muhammed
Beyin büyük oğlu olmadığı ve yalnız küçük oğlu olduğundan,
Bohti Kabilesi yönetime el atmak istemişse de, hanımı oğlunun
hukukunu korumak amacıyla, kızların Han-Abdal (Abdal han) ın oğulları
III. Şeref ve Emir Nasır ile evlendirdi. Cizre ve yöresinde babası
ölürken, çok küçük olan erkek evlatlara bir daha babalarının adı
takıldığından I.Mehmedin oğluna da «SULTAN MEHMED» adı
verildi. Yirmi yaşına gelince İstanbula götürülerek kendisine
Cizre Beyliği beratı verildi. 1583 yılında çocuksuz olarak öldü.
Beylik makamında ancak beş yıl kalabildi.
Bunun üzerine sülalenin diğer şubesinden,
Osmanlı Devletinin emri üzerine Emir Aziz. (1583 -1591)- Cizre Beyi
oldu. Beylikte iki yıl kalınca,1586 yılında özdemiroğlu Osman Paşanın
Iran seferine katıldı. Bu sırada beyliği 111. Mehmet bin Han
abdala bıraktı. Bu sefer Cizreye gelemeyerek Sincara çekilmek
zorunda kaldı. Ancak, Serdar-ı Ekrem Ferhat Paşa, 1585 de Erzuruma
geldiğinde, Emir Aziz orada yanına giderek (1586-1587) Paşadan
tekrar Cizre Beyliği emrini getirip aldı ve yerine döndü. Bunu
hazmedemeyen Emir Şeref ve kardeşleri, daima onu taciz etmeye başladılar.
Çevre bütün aşiretleri kontrolleri altına aldılar. Diğer bölgeleri
de kendilerine bağladılar. Emir Azizin elinde yalnız Cizre Kalesi
ve dolayı kalmış oldu. Burasını da bir gün kuşatınca, kaleyi oğluna
bırakıp, durumu İstanbula bildirmek üzere kendisi bir yolunu
bulup gitti. İstanbula kamca Emir Aziz hakkında Diyarbakır
Beylerbeyine gönderilen 16 Zilkade 999 (1590) tarihli hükümde
«Cizre eyaleti mir Azize verildiği halde Han-abdal oğlu emir Şerefin
Cizreyi kuşatıp oraya bağlı bulunan aşiret ve kabilelerine
siz bize tabi olmalısınız diye kılıçtan geçirdiği çeşitli
fenalıklar yaptığı bildirilmiş ve İstanbulda bulunan mir Mehmet
adındaki kardeşleri de Cizre eyaletinin kendi üzerinde bulunduğunu
bildirerek mir Azizin adamlarına zapt ettirmeyiz diye fitne ve
fesada bulunduğu, Cizreyi kuşatma işinin buradaki mir Mehmetin
tahrikinden ileri geldiği anlaşılmış, bu sebeple kendisi batı
adalarına sürülmüştür. Cizreye adamlar gönderip. Durumu tetkik
ettiresin, Han oğulları sükûnette iseler mektup ve adam gönderip
kendilerine sıkı ihtar ve tembihte bulunsun benimsemezlerse derhal
Diyarbakır askerleriyle üzerlerine varıp İtaat üzere olmayanları
diğerlerine ibret olacak surette kılıçtan geçiresin. Diri ele
girenleri kalede hapsedip verilecek emrim üzere iş görsün geri
kalanlara ibret olacak surette kılıçtan geçiresin.
Emir Şeref, uzun bir kuşatma sonucu şehre girebildi. Bu haberi duyan
Osmanlı Hükümeti, derhal Musul mirmirani Hüseyin Paşa, Hazo emin
Mehmet Bey ve doğulu birçok beyle birlikte üzerine yürümeleri
emrini vermiş oldu. Emir Şeref derhal, karşı koyamayacaklarını
anlayınca kardeşleriyle birlikte kaçtılar. Hüseyin Paşa Emir Azizi
Beyliğe bırakıp ayrıldılar Hüseyin Paşanın dönmesiyle birlikte
bütün aşiretçe istenmeyen adam olan Emir Azize cephe alma devam
etti. Mir Şeref tekrar Cizreyi kuşatıp alarak, emir Azizi öldürüldü.
Böylece emir Şeref, emir Azizi öldürerek ortadan kaldırmış ve
kardeşlerini de nahiyelerde bulunan kalelere atamıştı. Bunu duyan
Osmanlı Devleti, hemen Diyarbakır mirmirani Boşnak Mehmet Paşaya
Cizre üzerine yürümesi emrini vererek, hoşnutsuzluğunu derhal
belirtti. Emir Şeref derhal ortadan kaybolup kaçtı. Bunun üzerine
Bohti ve diğer aşiretlerce de korunan emir Şerefin rahat durmayacağı
belli olduğundan, Cizre ve dolayları Emir Mehmete, Şah nahiyesiyle
diğer bir kısımda Emir Şerefe tüm kabilelerin oy birliği ile
verildi. Bu anlaşma sonunda Boşnak Mehmet Paşanın ordusu da artık
Diyarbakıra döndü.
Emir III. Şeref ile emir III Mehmet Cizre beyliği için anlaşamıyorlardı.
Osmanlı Padişahı III. Murat Cizre bölgesinde bulunan bu sürtüşmelerden
çok müteessir oluyordu, Bu işleri kökünden halledip düzeltmek
istiyordu. Diyarbakır Beylerbeyine Recep sonu 100 L (1592) yılında ve
aynı zamanda bir suretinin Musul Beylerbeyine tebliğ edilen hükmü şerifi
gönderdi
«Hükümden, anlaşıldığına göre Cizre hakimi Mehmet Bey mektup gönderip
öteden beri Cizre Hükümeti hususunda Emir Aziz ile çekişmekte
olduklarını beyliğin kah kendisine, kah emir Azize verildiğini,
beylik onun elinde iken kardeşi Emir Şeref, bir hayli kalabalık eşkıya
İle basıp bütün aile halkıyla beraber öldürtüp haksız yere
memleketi zapt ettiğini, İstanbuldan emri şerifle gelen çavuşa
da itaat etmediğini, memleketin kılıç İle fetheyledim diye isyan üzere
olduğunu, hakkından gelinmesini rica ettiğinden buyurdum ki, hükmü
Hümayunumu alınca bizzat alakalanıp Emir Şeref Cizrede veya
beylerbeylik çevresinde nerede ise birbirinizle haberleşip uygun
tedbirler alasınız.Fırsat vermeyerek ele getirip hakkından
gelesiniz ve Cizre vilayetini de öteden beri olduğu gibi Mehmet
Beyin adamlarına teslim edesiniz.» Diyarbakır Mirmirani Boşnak
Mehmet Paşa ve beraberindeki askerleri Cizreyi terk edip, Diyarbakıra
gidince, Emir Şeref tekrar etraf aşiretlerini toplayıp Cizreye
saldırdı. Cizreyi aldı. Osmanlı Hükümeti Emir Şerefin Cizre
ve çevresindeki nüfuzunu artık anlamıştı. Onun için meseleyi geçici
olarak halletmek üzere beyliği Emir Şerefe verdi (1596). Emir
Mehmet de Hasankeyf (Hısn-Kayfa) sancağına tayin edildi. Ancak, bir
bahane ile Emir Şeref amcası oğlu olan Emir Mehmedi, Cizre
Kalesinin Belek burcuna yapışık dış surunda kılıçlayarak
Dicleye atıp öldürdü. Hala da burada bulunan durgun su girdabına
Mir Mehmet Girdabı (Gera Mirmeheme) adı verilir.
Emir Şenerin yönetiminden sonra, yavaş yavaş beylik sürtüşmeleri
ve iki kol olan bey ailelerinin her iki tarafı da kendisine istediğinden
bir hayli problemler çıkmakta idi.
Kaynak:
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Türk Beylikleri / Osmanlı Belgeleri
ile Kürt Türkleri Tarihi / Nazmi Sevgen
|